Direnişte bulunanlar, bölgedeki doğanın tahrip edileceğini söylüyor.
İddiaları daha da ileri götürüp, Eskişehir dağlarının talan edileceğini öne sürüyorlar.
Bu iddialarına karşılık kimsenin konuşma hakkının da bulunmadığını düşünen bazı temsilcileri var.
O temsilciler nedense kanuni bir toplantının yapılmaması için de ayrıca mesai harcıyor!
Oysa kanuna göre maden arayacak olanlar ile bölge halkının bir araya gelmesi için toplantı yapılması şartı var.
Adına "Halkın bilgilendirilmesi toplantısı" deniliyor.
O toplantı herkese açık.
Buna rağmen, kendileri dışında kimsenin konuşma hakkının olmadığını düşünenler yine ön cepheye çıkıyor.
Yapılması gereken toplantının yapılmaması için, üstüne üstlük de yapılmadığına yönelik tutanak tutulması için diretiyor.
Bu direniş karşısına da doğal olarak kanunları uygulamakla, o toplantıyı düzenlemekle mükellef olanlar çıkıyor.
Bu kez de ortaya farklı iddialar ortaya çıkarılıyor.
Yasaları uygulamaya çalışan Çevre ve Şehircilik Müdürü Hikmet Çelik, maden şirketinin temsilciliğini yapmakla suçlanıyor.
Ama ne suçlama!
Çok enteresan biçimde şehrin yayın organlarının çoğu Müdür Çelik ile ilgili yayınlar yapmaya başlıyor.
Çelik’in maden şirketine çalıştığını öne sürüyorlar.
Mesele bir an da maden mücadelesinden çıkıp müdürle mücadeleye döndürülüyor.
Hikmet Çelik'le ilgili olumsuz beyanatlar havada uçuşmaya başlıyor.
Hatta Çelik için “istifa et" yayınları bile yapılır oluyor.
Bir haftadır tüm bu olup bitenleri gözlüyor, okuyor, takip ediyorum.
Hepsini bir araya getirdiğimde kafamı kurcalayan birçok soruyla karşı karşıya kalıyorum.
En büyük soru da, “Altın aramasına karşı başlatılan mücadele bir an da neden müdürle mücadeleye döndü?” sorusu oluyor.
İşte bu soru kafamı tırmalayıp duruyor.